Thursday, February 22, 2007

Portakalım olmadan asla!


Yazan: Kuihi
Düzenleyen:Maxter

Akdeniz bölgesinden çıkan çok önemli insanlar olduğu gibi, çok önemli bir meyve ailesi vardır. Sevgili “Turunçgiller”. Bu güzel ailenin günümüze kadar gelen başlıca iki önemli çocuğu vardır kanımca: “Portakal ve mandalina”. Mandalina bu güzel turuncu ailede, portakalın genel müdür koltuğunu kapmak için çok çabalamıştır bugüne dek… Evet demek istediğim, mandalina da hoş bir turunçgildir, ama asla portakalla kapışamaz.
Hangimizin küçüklüğü portakalsız geçmiştir ki? Ayrıca 2000li yılların sanatçıların küçüklüğünde söylediği ilk şarkı hep aynıdır. Evet, o şarkı:

Portakalı soydum
Baş ucuma koydum
Ben bir yalan uydurdum
(brigde)
Duma duma dum,kırmızı mum
Chorus(x2)
Koca karı kalktı,lambayı yaktı
Üç göbek attı, yatağına yattı..

(chorus kısmının onlarca farklı versiyonu vardır)

Her yatağa yattığımızda başucumuza baktık, “Portakal başucumda, dikkat edeyim de ezmeyeyim.” düşüncesiyle küçük yaşta sorumluluk duygusu kazandık. Evet ben bir yalan uydurdum!


Kış mevsimi geldiğinde manav amcaya koşar, kilolarca portakal alırız. Öylesine kullanışlı bir meyvedir o… Kek yaparken, limonata yaparken, portakal suyu yaparken kısaca hayatımızın her yerinde vardır. Hayatımızın her yerinde olduğu gibi, yalnızca manavlarda değil, marketlerde, pazarlarda, karaborsa portakal satan şahıslarda(!) bolca bulunan bir meyvedir. Pazar veya manavdan alırsak eğer, satıcı şahısla muhabbet çevirebilir, portakal hakkında geyik döndürebiliriz. İşte büyük marketlerde portakal hakkında görebileceğimiz büyük bir eksiktir bu. Çünkü marketlerdeki alışveriş olgusunda satıcı-alıcı ilişkisi en fazla müşterinin yaptığı bir-iki tane kötü espriden ibaret olduğundan dolayı sadece beraber alışverişe çıktığınız ebeveyniniz veya arkadaşınızla yapabilirsiniz
geyiğinizi, gerçi onlarla her zaman yaparsınız geyiği canım ne gerek var portakal alırken yapmaya... Fakat bir de şu vardır ki; marketten alınan portakalların filede olması büyük bir ihtişamdır. Kaç portakal tanırım fileye girmek isteyip de torbaya giren… Sonuçta nerden alırsanız alın, portakalın tadı her yerde süperdir.

Portakal bol vitaminli, şifa veren bir meyvedir. Denizde kum, portakalda C vitamini! Hatta bu bol vitamin o kadar çoktur ki, insanların aklına kazınmıştır ve büyük bir aşağılama cümlesinde kullanılmaktadır. “Sen portakalda vitaminken ben hödöydüm!” aman Allahım ne acı verici bir laftır o! Ancak küçüklüğünden beri portakal sevgisiyle büyümüş insanlar için portakalda vitamin olmak çok güzel bir iltifattır, ki en büyük hayalim büyük bir şirkette vitamin olmaktır.

Portakalı yiyen insan türleri

No1:Issız bir adada yanına 3 tane portakal istemiş insan modeli:



Yazık çocuğa o kadar seviyor ki, bıçak istemeyi unutmuş ne yapsın ıssız adada! (ne kadar ev odası gibi gözükse de orası ıssız bir adadır, dikkatli bakıldığında görülücektir ki, portakalın arkasında portakal yiyememenin ona acı verdiği vahşi bir ıssız ada hayvanı vardır)
No2:Portakalı haşurt huşurt yiyen insan modeli:


Bu insan kendini hala yaz mevsiminde sanıp, karpuz yediğini düşünmektedir. E portakal sevgisi, insanın aklını başından alıyor…

No3:Yurdum insanının portakal yiyişi:

Bu insanlar her gün düzenli olarak portakal yemektedir. Portakal sayesinde hayatları düzene girmiş, iyi bir kariyer yapmışlardır.



Portakal kabuğu görünümü diye bir görünüm çıkardılar son zamanlarda. Bizim kremimizi kullanın, portakal kabuğu görünümlü yerlerinizden kurtulun dediler. Ben denedim! Portakala sürdüm kremi, portakal kendi görüntüsünden hiçbir eksiklik vermedi. Bu derece onurlu bir meyve işte…



Not: 612/666

Evet yazımı ünlü filozof Alexander Orınç’ın şu anlamlı sözleriyle noktalamak istiyorum "Portakal orda kal"
(Sevgili yazarımız kendini Malt'a feci şekilde kaptırmış sanırım-(=Max )



dipnot: fotomodellik yaptığı ve fotoğraf makinasını bizle paylaştığı için u.ö'ye(15) teşekkürlerimi sunarım.

Tuesday, February 20, 2007

"I tried to kill myself today, but the blood got on to my pants. I totally freaked."


Emoluk
Bir kavram, bir ideoloji haline gelmemiş haliyle ne kadar popüler olabilir? Beyninizi zorlarsanız bunun pek mümkün olmayacağını görürsünüz. Çünkü herşeyi geçtim, popüler olmak için insanların "katılacağı" şeyler olmanız lazım (Her ne kadar somut bir nesne olduğunuzdan bir halt olmanız mümkün olmasa da). Fakat şu an bahsi geçen, ve başlıktan ne olduğunu anladığınız kavramımız, dünyanın en popüler kavramlarından biri. O kadar popüler ki, belli bir giyim tarzı var, belli bir görünüş zorunluluğu var, ve tabii ki, belli bir ölçüde düşmanları var. Bir ideoloji haline gelmiş mi ne?
Wikipedia'ya emo yazmayı denediniz mi hiç? Bir bakın, o kadar çok link çıkıyor ki karşınıza. Birkaçını sayayım mı? Emo (müzik), Emo (argo), Emo (Screeching Weasel (emo olduğuna kalıbımı basacağım bir grup) albümü), Emo (Blink 182 Şarkısı), How To Be: Emo (Emo olmayı öğreten bir video serisi (höh bu iyiymiş)), Emo Poetry (bir tür emo şiir). Wikipedia gibi basitliği öne çıkaran bir site için biraz karışık. Peki wikipedia'nın kafasının karıştığı yerde biz nasıl anlatacağız durumu? Deneyelim.
Emo kavramı, aslen bir müzik türü. Ve üzülerek söylüyorum ki, temelleri hardcore punk rock müziğinin Amerika'daki patlayışında atılmış. Biliyorsunuz, ya da bilmiyorsanız okuyorsunuz, 77-79 arası İngiltere'yi süpüren Punk Rock sahnesi, orada durulduktan sonra öldü sanılmış, fakat sadece underground'a çekilmişti. O underground'da daha sert ve daha sıkı gruplar türedi, Black Flag, Agnostic Front ve tabii ki Dead Kennedys gibi. Fakat bu sert arkadaşlardan bazı, tabiri maruz görün, yumuşaklar da çıkmadı değil. Embrace veya Rites of Spring gibi, daha isminden emo diye anıran gruplar örnek olarak sayılabilir. 80'lere kadar, Star Trek'teki Vulcan'lar gibi dolaşan bu arkadaşlar, 90'larda, punk kökenlerini gothic kökenlerinin içine karıştırdılar, ve tada-da-dam! Perçeminin yarısı kesilip bir gözü örtecek şekilde yapıştırılmış, hayata küsmüş gözüken ve bunun arkasındaki tek sebebin annesinin ona izin vermeyişinin olduğu ortada olan ilginç arkadaşlar ortaya çıkmış.
Peki, madem bu bir inceleme, o zaman yukarıdaki eksileri dengeleyecek birkaç artı da bulmam lazım, hmm. Evet, sanırım bir tane var. Komikler. Evet, bayağı komikler, ve işin komiği (hm) bunun farkında değiller. Hiç Cheap Sex'in Fuck Emo şarkısını dinlediniz mi? Bir emo parodisi vardır şarkının başında, babasının bir erkekle öpüşerken yakaladığı bir erkek çocuğunun, kendi deyimiyle "deneysel" olmasına izin vermediği için kızmasını anlatır. "Yeni milenyuma girdik, Tanrı'm, biraz modern ol baba.". Gerçek şu ki, bu adamlar gerçek hayatta da benzerler. Dünyanın onların etrafında döndüğünü düşünüyorlar, ve buna inanıyorlar. Hmm, ama biz yine eksiye sardık, olmadı ki.
Tamam tamam şimdi ciddi bir artı bulacağım, en azından düzene karşı, punk kökenlerinden gelen belli bir duruşları var. Gotik kökenleri, onları biraz daha ergenliğe yakınlaştırmış olsa da, yine de belli bir düzen karşıtlıkları var, ve bundan başka da artı gelmez aklıma. Yani, bunu bile zorlamayla buldum yahu. Neyse ya, var işte bir karşıtlıkları. Geçelim.
Bir yazımızın daha sonuna geldik. Ya o değil de, ulan bu nasıl bir bitiriş cümlesidir. Kardeşim bu nedir ya, kendimden utandım be. Esra Ceyhan gibi hissettim kendimi. "Evet, Esra Ceyhan'la A'dan Z'ye programının sonuna geldik, haftaya alfabenin başında tekrar görüşmek üzere." Bu mudur abi? Bu mudur! Sinirlendim lan. Bir sonraki yazıma daha iyi bir bitiriş cümlesi bulana kadar şunu kullanacağım izninizle:
Dehastrınla.



Not:
4 / 10


Acetaminophen...