Friday, June 22, 2007

Chuck Norris doesn't believe in Germany


"Evrim teorisi diye birşey yok. Sadece Chuck Norris'in yaşamasına izin verdiği hayvanların listesi diye birşey var."

Onu anlatmak için internet siteleri yarattılar... onu kimse anlayamadı. Komunistler ve Vietkong'lar onu yenmeyi çalıştı... ama başaramadı. Hepsinin kıçlarına roundhouse kick'i basıverdi, çünkü o, O. O seçilmiş olan. O Chuck Norris.

"Amerika'da demokrasi yok, Chucktatörlük var."

2006 yılında chucknorrisfacts.com diye bir site açıldı, bilmem bilir misiniz? Eğer internet ortamında herhangi bir yabancı ülkenin vatandaşıyla muhattap olduysanız bilirsiniz, WoW oynamışsanız hele hele, ezberlemişsinizdir siteyi. İçinde yazıya serpiştireceğim bazı komik cümleler var. Hepsi de aynı fenomenle alakalı, Amerika'yı üç kere Vietkong'lardan, iki kere Komunistlerden ve bir kere de hayvan düşmanlarından kurtaran adamla, Chuck Norris'le.

"Ninja Kaplumbağalar gerçek bir hikâyeden alıntı. Bir gün Chuck Norris bir kaplumbağayı tamamen yuttu ve onu sıçtığında kaplumbağa 180 boyundaydı ve karate biliyordu."

Zor bir ailede yetişmiş aslında Carlos Ray "Chuck" Norris. 10 yaşında ailesinin boşanmasına yol açacak derecede alkolik bir babası varmış. Buna rağmen ailesiyle ve geçmişiyle gurur duyabiliyor Chuck. Kızkardeşiyle ve annesiyle birlikte babasından olabildiğine uzağa kaçmışlar. Ve asıl ilginç olan şeyi duymak istiyor musunuz? Lisedeki arkadaşları Chuck'ı hep döverlermiş! Liseyi bitirdiği anda sevgilisiyle evlenen Chuck, biyografisinde şöyle diyor onlar hakkında: hep onları dövdüğümü hayal ederdim... Şu an mı? Hepsi ölü. (şaka şaka ne bileyim n'olmuş onlara.)

"Ortalama bir odada Chuck Norris'in sizi öldürmek için kullanabileceği 1.983 şey vardır, oda dahil."

Liseden sonra Birleşik Devletler Hava Kuvvetlerine yazılan Carlos burada arkadaşları tarafından Chuck ismini alıyor ve maceraya atılıyor... Yalan, ne macerası. Yok öyle birşey. Paşa paşa uçuyor falan oralara. Kore'de bir üsse gönderilmesiyle ama hayatını değiştirecek şeyi öğreniyor: Tang Soo Do, yani bütün filmlerinde kullandığı dövüş biçimi. Bunda kara kuşak alacak dereceye geliyor ve ülkesine döndüğünde kendini 80'lerin kaslı boş adam filmlerinin ortasında buluyor. İlk filmlerinden birinde Bruce Lee tarafından dövülüyor. Ve söylememe gerek yok sanırım, şu an Bruce Lee ölü. İşte Bruce Lee'nin açıklanamayan ölümünün sebebini artık biliyorsunuz. Chuck'ı dövmeyecekti.

"Chuck Norris'in evinin kapıları yok. Sadece Chuck'ın içinden geçtiği duvarlar var."

Sonralar Walker, Texas Ranger dizisinde bir Ranger olarak üne kavuşuyor Chuck Norris. Bunu belki biliyordunuz, belki bilmiyordunuz, bilmediğiniz şey ise o dizinin gerçekten Vahşi Batı'da çekildiği. Bütün set ekibi bir çember içinde birleşiyorlardı ve Chuck Norris onlara ışık hızını aşan bir roundhouse kick atıyordu, böylece zamanda yolculuk edebiliyorlardı. Bu sonraları Chuck bir Vietnam filmi çekince biraz zorlaştı, bazen Chuck Vietnam tarlalarının ortasına kovboy şapkalı adamları bırakabiliyordu. Amerika bunun yüzünden Vietnam'dan çekilmek zorunda kaldı, Chuck'ı yanlışlıkla vurma olasılıkları vardı. Efendim? Hayır tehlike Chuck'ın ölmesi değildi, Chuck yediği her kurşun için o kurşunu atan askerin tüm bölüğünü tekmelemek zorunda kalıyordu. Adamın prensipleri var.

"Chuck Norris'in 13 uydusu var. Bunlardan biri Dünya."

Chuck Norris'in ünü ise 90'larda kafasını çalıştıran bir neslin başa geçmesiyle azaldı. Fakat sonra n'oldu biliyor musunuz, olabilecek en şaşırtıcı şey, o kafası çalışan nesil aynen Chuck Norris'i ünlü ettiler! Kayıp Nesil'in halefleri olan 2000'lerde başa geçen nesil Chuck Norris'e bizim Dünyayı Kurtaran Adam'a gösterdiğimiz "saygı"yı göstermeye başladı. Böylece İnternet Çağına damgasını vuran fenomenlerden biri de Chuck Norris oldu. Bunu bilhassa WoW'un Barrens Chat'inde, Lemon Demon'un Ultimate Showdown'ında görebilirsiniz. Hatırlarsanız Ultimate Showdown'da Chuck'ı yenmek için Gandalf the Grey, Gandalf the White, Monty Python and the Holy Grail's Black Knight, Benito Mussolini, The Blue Meanie Leader, Cowboy Curtis, Jambi the Genie, RoboCop, the Terminator, James T. Kirk, Darth Vader, Lo Pan, Superman, the Power Rangers, Bill S. Preston, Theodore Logan, Spock, The Rock, Doc Ock ve Hulk Hogan gerekiyordu. Ama bu rol icabı, Chuck sonra hepsini dövdü. Darth Vader o gün bugündür pıhh sesi çıkarıyor ve Gandalf'ın Moria'da savaştığı da aslında sigara içen bir Chuck Norris'ti.

"Bir seferinde Chuck Norris bir atı çenesinden tekmeledi. O atın varisleri şu an zürafalar olarak biliniyor."

Dikkat ettiyseniz nottan falan bahsetmedim yazı boyunca. Oysa ki nedir bu, bir inceleme yazısıdır değil mi? Bir nottan bahsetmeliydim size yani. Şuradan şöyle kırdım buradan böyle yapıştırdım demeliydim. Ama diyemedim, yapamadım. Çünkü Chuck Norris gibi bir ilahı incelediğinizde verebileceğiniz tek bir not vardır… Evet.

100/5 (Yazıyla: Beş üzerinden Yüz.)

Saturday, March 03, 2007

Smile...It Confuses People.


1982... Boyut açısından küçük, anlam açısından ise büyük bir olay meydana geldi. Falkland Savaşları'ndan bahsetmiyorum tabii ki, her ne kadar o nispeten küçük bir sebepten meydana geldiyse de. Gilbert Arenas, Kristin Kreuk, Kirsten Dunst ve birkaç ünlü şahsın daha doğumundan da bahsetmiyorum (Mutlu yıllaaar cilbııırt). İspanya'nın NATO'ya girmesi, Commodore 64'ün piyasaya sürülmesi, ya da Ozzy Osbourne'un dekor olduğunu sanarak bir yarasanın kafasını koparmasından da bahsetmiyorum (bu sonuncusu da fenaymış...oyy). Peki nedir olay?
19 Eylül 1982'de, IBM çalışanı Scott Fahlman, gönderdiği bir mesajda, yanlışlıkla veya tesadüfen : ve ) karakterlerini yanyana getirdi. Oluşan ":)" şeklini eğlenceli bulan Fahlman, bunu orada burada kullanmaya başladı. Evet, o çok kullandığımız "smiley"'ler doğdu.
Birşey, başka şeyleri değiştirebiliyor, veya bir etki yaratıyorsa, bir devrimdir. Smiley neyin devrimiydi ki? Ne yapabilirdi ki o iki karakter? Çok şey. Herşeyden önce, onlardan önce internet'te, veya bilgisayarda harf/sayı ifade eden karakterler dışında kalanlar pek umursanmıyordu. Sadece resmi bilgisayarlar ve çalışma ortamındakilerde mevcut olan bu karakterler, Fahlman'ın tesadüfi buluşuyla, can buldular, can erik oldular. Peki Fahlman tarihe böyle mi geçti? Hayır tabii ki, ne kadar ilginç olsa da böyle şeyden tarihe geçilir mi? (Cevap: Evet. Mesela Paris Hilton. Ufacık bir seks kaseti yüzünden tarihe geçti kadın. Oysa ki ufacık birşey. Ufak yahu.) Fahlman'ın asıl tanındığı alan insana yakın bilgisayarlar oluşturmaktı. Common Lisp isimli bilgisayar diliyle, bilgisayarları daha insancıl bir hale getirmeye çalışmanın ilk adımlarını atmış mesela.(Kaset ufaktı.) Bence bunları smiley'le yapmış daha ziyade, ama geçelim şimdi, nasıl olsa tarihçe bölümündeyiz. Daha öznel fikir belirtmeme çook var.
Ve tarihçe bölümü bitti, öznel fikirlere geçelim.
Smiley'ler, hayatımızın her noktasındalar. İlletler hatta yahu. Smiley, bazılarımıza rahatsız edici gelebiliyor, ya da bazılarımız onsuz yapamayadabiliyor. İnsanlarda bu kadar uç duygular uyandırmak, sadece fenomen ve efsanelere yaraşır birşeydir. Üstüne üstlük, bir de smiley'nin eksikliğini çekiyoruz zaman zaman. Mesela bir ":P" koymazsak karşımızdaki alınıyor, bir ":D" koymazsak şakayı ciddiye alıyor. Mesela, geçenlerde (yaklaşık 2 ay önce) ismini vermek istemediğim bir Fatih "Vagnevill Lhuntarn" Demirci ile konuşurken, adam sırf smiley kullanmadı diye ciddi ciddi sinirleniyordum az daha. Bu üslup kaymasını, sonradan yine bir smiley kullanarak düzeltti. Bu kadar hayatımızın içindeler, hem de kaset ufaktı. (Toparlayamadım, ama asıl işin kötüsü, "toparlayamadım" diyerek toparlayamamayı kurtarmanın en basit yoluna girdim. Utanıyorum, ama pişman değilim. Bir daha olsun bir daha yaparım. (toparlayamadım) Bak.) Hayatımıza etki yönünden bir tam puan aldıkları muhakkak.
Hollywood'un kısır döngüsünün hepiniz farkındasınızdır. (Bu arada bu giriş cümlesi başka birşeydi, fakat yeni paragraflara yüzde doksan soruyla başladığımı farkettiğim için değiştirdim.) Aslında bu hep böyleydi, sadece özgün film anlamında ciddi bir düşüş yaşandı. Bilhassa Yüzüklerin Efendisi, Harry Potter, Dövüş Kulübü, Jurassic Park gibi kitap uyarlamaları, Ocean's Eleven, Köstebek, King Kong gibi eski filmlerin uyarlamaları ve Ray, Walk The Line, Rüya Kızlar gibi biyografik çalışmaların başarılarının ardından. Bunları neden anlatıyorum, şu yüzden, uyarlamalar her zaman, her alanda iyidir. Çünkü kolaydır, ve zahmetsizdir. Atılmış bir temelin üstüne siz vizyonunuzu çıkarsınız. Smiley'ler için de durum aynı. Birçok uyarlaması, her anlamda oldu, mesela MSN/Windows Live Messenger uyarlamaları, sitelere göre uyarlamaları, hatta bazen, popüler kültürde uyarlamalar. Bunlardan ikisi üzerinde duracağım, MSN ve popüler kültür.

MSN'le başlayalım. MSN'deki en ünlü smiley nedir sorusunun cevabı hiçbir zaman tam olarak verilemez. Çünkü, geçen zaman içerisinde, o kadar çok smiley türetilmiş ve işkembeden pc'mize sunulmuştur ki. Mesela üstteki resimdeki kıro smiley'leri, dans eden smiley'ler, bay bay diyen smiley'ler (ki bunları, her ne kadar bir konuşmayı bitirme şekillerinden bihaber olsam da sevmiyorum) ve bilimum değişik duyguları ifade edenler. Mesela bir tane görmüştüm ki, resmen kısa metraj film şeklindeydi. Grafik olarak smiley'ler, çok büyük bir alandalar yani, ama ben, bu gereksiz büyüklükten hazzetmiyorum. Espri olarak bir konuşmada bir iki kez kullanılmasından ötesini pek yerinde bulmadığımı da belirterek, grafik smiley'lerine düşük puan veriyorum.
Popüler kültür, ah işte en çetrefillisi (aklıma zencefil geliyor nedendir? Şimdi de fil geldi. Fiil. Yüklem. Özne. Ezme (bu ne lan?). Bu kadar.) Dövüş Kulübü'ndeki o unutulmaz bomba sahnesi ne kadar güzeldi değil mi? Ya da Forrest Gump'ın o müthiş sıcaklığına sahip, Forrest'ın smiley'iyi popüler ettiği sahne. Lost seyredenler de gülümsemiş olacaklar şimdi, zira, dizide paraşüt ve smiley ikigeni (Çizgi oldu bu) ile alakalı şeyler duydum. Yani smiley, hayatımızın eğlence sektörüne de girmiş bulunmakta, buradan da fena puan almıyor kerata.
Sonlandırmak gerekirse, bu yazının sonunda (seviyorum seni Esra Ceyhan), hepinize şöyle seslenmek istiyorum arkadaşlar: "My mind is going...I can feel it."
Not: 8/10
Acetaminophen...
Dipnot: Buradan yazarımıza sesleniyorum. Sen nasıl ilginç bir kişiliksin ki "yazı lazım abi" dedikten 20 dakika sonra böylesine araştırılmış uğraşılmış ve imlâlı bir yazı yazabiliyorsun?

Thursday, February 22, 2007

Portakalım olmadan asla!


Yazan: Kuihi
Düzenleyen:Maxter

Akdeniz bölgesinden çıkan çok önemli insanlar olduğu gibi, çok önemli bir meyve ailesi vardır. Sevgili “Turunçgiller”. Bu güzel ailenin günümüze kadar gelen başlıca iki önemli çocuğu vardır kanımca: “Portakal ve mandalina”. Mandalina bu güzel turuncu ailede, portakalın genel müdür koltuğunu kapmak için çok çabalamıştır bugüne dek… Evet demek istediğim, mandalina da hoş bir turunçgildir, ama asla portakalla kapışamaz.
Hangimizin küçüklüğü portakalsız geçmiştir ki? Ayrıca 2000li yılların sanatçıların küçüklüğünde söylediği ilk şarkı hep aynıdır. Evet, o şarkı:

Portakalı soydum
Baş ucuma koydum
Ben bir yalan uydurdum
(brigde)
Duma duma dum,kırmızı mum
Chorus(x2)
Koca karı kalktı,lambayı yaktı
Üç göbek attı, yatağına yattı..

(chorus kısmının onlarca farklı versiyonu vardır)

Her yatağa yattığımızda başucumuza baktık, “Portakal başucumda, dikkat edeyim de ezmeyeyim.” düşüncesiyle küçük yaşta sorumluluk duygusu kazandık. Evet ben bir yalan uydurdum!


Kış mevsimi geldiğinde manav amcaya koşar, kilolarca portakal alırız. Öylesine kullanışlı bir meyvedir o… Kek yaparken, limonata yaparken, portakal suyu yaparken kısaca hayatımızın her yerinde vardır. Hayatımızın her yerinde olduğu gibi, yalnızca manavlarda değil, marketlerde, pazarlarda, karaborsa portakal satan şahıslarda(!) bolca bulunan bir meyvedir. Pazar veya manavdan alırsak eğer, satıcı şahısla muhabbet çevirebilir, portakal hakkında geyik döndürebiliriz. İşte büyük marketlerde portakal hakkında görebileceğimiz büyük bir eksiktir bu. Çünkü marketlerdeki alışveriş olgusunda satıcı-alıcı ilişkisi en fazla müşterinin yaptığı bir-iki tane kötü espriden ibaret olduğundan dolayı sadece beraber alışverişe çıktığınız ebeveyniniz veya arkadaşınızla yapabilirsiniz
geyiğinizi, gerçi onlarla her zaman yaparsınız geyiği canım ne gerek var portakal alırken yapmaya... Fakat bir de şu vardır ki; marketten alınan portakalların filede olması büyük bir ihtişamdır. Kaç portakal tanırım fileye girmek isteyip de torbaya giren… Sonuçta nerden alırsanız alın, portakalın tadı her yerde süperdir.

Portakal bol vitaminli, şifa veren bir meyvedir. Denizde kum, portakalda C vitamini! Hatta bu bol vitamin o kadar çoktur ki, insanların aklına kazınmıştır ve büyük bir aşağılama cümlesinde kullanılmaktadır. “Sen portakalda vitaminken ben hödöydüm!” aman Allahım ne acı verici bir laftır o! Ancak küçüklüğünden beri portakal sevgisiyle büyümüş insanlar için portakalda vitamin olmak çok güzel bir iltifattır, ki en büyük hayalim büyük bir şirkette vitamin olmaktır.

Portakalı yiyen insan türleri

No1:Issız bir adada yanına 3 tane portakal istemiş insan modeli:



Yazık çocuğa o kadar seviyor ki, bıçak istemeyi unutmuş ne yapsın ıssız adada! (ne kadar ev odası gibi gözükse de orası ıssız bir adadır, dikkatli bakıldığında görülücektir ki, portakalın arkasında portakal yiyememenin ona acı verdiği vahşi bir ıssız ada hayvanı vardır)
No2:Portakalı haşurt huşurt yiyen insan modeli:


Bu insan kendini hala yaz mevsiminde sanıp, karpuz yediğini düşünmektedir. E portakal sevgisi, insanın aklını başından alıyor…

No3:Yurdum insanının portakal yiyişi:

Bu insanlar her gün düzenli olarak portakal yemektedir. Portakal sayesinde hayatları düzene girmiş, iyi bir kariyer yapmışlardır.



Portakal kabuğu görünümü diye bir görünüm çıkardılar son zamanlarda. Bizim kremimizi kullanın, portakal kabuğu görünümlü yerlerinizden kurtulun dediler. Ben denedim! Portakala sürdüm kremi, portakal kendi görüntüsünden hiçbir eksiklik vermedi. Bu derece onurlu bir meyve işte…



Not: 612/666

Evet yazımı ünlü filozof Alexander Orınç’ın şu anlamlı sözleriyle noktalamak istiyorum "Portakal orda kal"
(Sevgili yazarımız kendini Malt'a feci şekilde kaptırmış sanırım-(=Max )



dipnot: fotomodellik yaptığı ve fotoğraf makinasını bizle paylaştığı için u.ö'ye(15) teşekkürlerimi sunarım.

Tuesday, February 20, 2007

"I tried to kill myself today, but the blood got on to my pants. I totally freaked."


Emoluk
Bir kavram, bir ideoloji haline gelmemiş haliyle ne kadar popüler olabilir? Beyninizi zorlarsanız bunun pek mümkün olmayacağını görürsünüz. Çünkü herşeyi geçtim, popüler olmak için insanların "katılacağı" şeyler olmanız lazım (Her ne kadar somut bir nesne olduğunuzdan bir halt olmanız mümkün olmasa da). Fakat şu an bahsi geçen, ve başlıktan ne olduğunu anladığınız kavramımız, dünyanın en popüler kavramlarından biri. O kadar popüler ki, belli bir giyim tarzı var, belli bir görünüş zorunluluğu var, ve tabii ki, belli bir ölçüde düşmanları var. Bir ideoloji haline gelmiş mi ne?
Wikipedia'ya emo yazmayı denediniz mi hiç? Bir bakın, o kadar çok link çıkıyor ki karşınıza. Birkaçını sayayım mı? Emo (müzik), Emo (argo), Emo (Screeching Weasel (emo olduğuna kalıbımı basacağım bir grup) albümü), Emo (Blink 182 Şarkısı), How To Be: Emo (Emo olmayı öğreten bir video serisi (höh bu iyiymiş)), Emo Poetry (bir tür emo şiir). Wikipedia gibi basitliği öne çıkaran bir site için biraz karışık. Peki wikipedia'nın kafasının karıştığı yerde biz nasıl anlatacağız durumu? Deneyelim.
Emo kavramı, aslen bir müzik türü. Ve üzülerek söylüyorum ki, temelleri hardcore punk rock müziğinin Amerika'daki patlayışında atılmış. Biliyorsunuz, ya da bilmiyorsanız okuyorsunuz, 77-79 arası İngiltere'yi süpüren Punk Rock sahnesi, orada durulduktan sonra öldü sanılmış, fakat sadece underground'a çekilmişti. O underground'da daha sert ve daha sıkı gruplar türedi, Black Flag, Agnostic Front ve tabii ki Dead Kennedys gibi. Fakat bu sert arkadaşlardan bazı, tabiri maruz görün, yumuşaklar da çıkmadı değil. Embrace veya Rites of Spring gibi, daha isminden emo diye anıran gruplar örnek olarak sayılabilir. 80'lere kadar, Star Trek'teki Vulcan'lar gibi dolaşan bu arkadaşlar, 90'larda, punk kökenlerini gothic kökenlerinin içine karıştırdılar, ve tada-da-dam! Perçeminin yarısı kesilip bir gözü örtecek şekilde yapıştırılmış, hayata küsmüş gözüken ve bunun arkasındaki tek sebebin annesinin ona izin vermeyişinin olduğu ortada olan ilginç arkadaşlar ortaya çıkmış.
Peki, madem bu bir inceleme, o zaman yukarıdaki eksileri dengeleyecek birkaç artı da bulmam lazım, hmm. Evet, sanırım bir tane var. Komikler. Evet, bayağı komikler, ve işin komiği (hm) bunun farkında değiller. Hiç Cheap Sex'in Fuck Emo şarkısını dinlediniz mi? Bir emo parodisi vardır şarkının başında, babasının bir erkekle öpüşerken yakaladığı bir erkek çocuğunun, kendi deyimiyle "deneysel" olmasına izin vermediği için kızmasını anlatır. "Yeni milenyuma girdik, Tanrı'm, biraz modern ol baba.". Gerçek şu ki, bu adamlar gerçek hayatta da benzerler. Dünyanın onların etrafında döndüğünü düşünüyorlar, ve buna inanıyorlar. Hmm, ama biz yine eksiye sardık, olmadı ki.
Tamam tamam şimdi ciddi bir artı bulacağım, en azından düzene karşı, punk kökenlerinden gelen belli bir duruşları var. Gotik kökenleri, onları biraz daha ergenliğe yakınlaştırmış olsa da, yine de belli bir düzen karşıtlıkları var, ve bundan başka da artı gelmez aklıma. Yani, bunu bile zorlamayla buldum yahu. Neyse ya, var işte bir karşıtlıkları. Geçelim.
Bir yazımızın daha sonuna geldik. Ya o değil de, ulan bu nasıl bir bitiriş cümlesidir. Kardeşim bu nedir ya, kendimden utandım be. Esra Ceyhan gibi hissettim kendimi. "Evet, Esra Ceyhan'la A'dan Z'ye programının sonuna geldik, haftaya alfabenin başında tekrar görüşmek üzere." Bu mudur abi? Bu mudur! Sinirlendim lan. Bir sonraki yazıma daha iyi bir bitiriş cümlesi bulana kadar şunu kullanacağım izninizle:
Dehastrınla.



Not:
4 / 10


Acetaminophen...

Thursday, September 14, 2006

Rotring çıtçıtlı(!) kalem incelemesi!!!

EVERVIEW
Yazan: Tanistlin
Düzenleyen:Max
Kahverengiydi,kırmızı bir şeridi vardı,uç kısmını söktüğümüzde ağırlığına hayran kalıyorduk ve 0.9 mm ebatında uç kullanıyordu. Tüm bir ilkokul neslinin kahramanıydı. İlk versiyonlarının adı yoktu fakat evet, o bizim kahramanımızdı. Onsuz yazılan yazılar güzel yazı değildi,onsuz yapılan ödevler 5 yıldız alamazdı. O küçücük okul araç gereçleri dünyamızın Ferrari'siydi. Evet, Atlas Rondi “Anadol”,O ise “Ferrari” muamelesi görüyordu resmen. Statü simgesi değildi belki ama sahip olan için dayanabileceği bir dayanaktı. Rotring'den bahsediyoruz evet,bazılarımızız çıkan her çeşidini biriktirip bir kalemkutusunu doldurduğu kalemden bahsediyoruz...
EVERVIEW
Sonraları çıkan renkli modelleri,daha doğrusu renkli dediğimiz mozaikli modelleri Tikky olarak sürüldü piyasaya. Rotring dünyamız artık kahverenginden ibaret değildi. Üstündeki “Made In Germany” yazısıyla göğüs kabarttığımız,gözümüzde büyüttüğümüz Rotring'in artık çeşitleri vardı ve hepsine sahip olmalıydık. Klasik kahverengi,kırmızı şeritli ince modelden,mavi-beyaz,yeşil-beyaz ve pembe-beyaz dönemine geçişimiz,sosyal olarak olmasa da ilkokul harçlığı maddiyatı açısından acılı olmuştu. Bu kalemi özel Everview projesi yapmamızın nedenlerinden biri de bu sanırım. Çok az sayıda,gerçekten az sayıda obje,bir neslin hayatında yer açtığı şeylerden biri olabilmiştir yıllar boyunca.
Kahverengi,0.9 Rotring'lerimizin uç bölümlerinin benim kalay diye adlandırdığım kaplamaları çok kullanmaktan dökülür,sapsarı metali ortaya çıkarırdı. Bu noktada Rotring'imiz için “kıdemli” kavramı girmişti literatüre. Bu daha sonraları “kırmızı şeridin kendiliğinden silinmesi” olarak değişti. Konuyu dağıtmadan kronolojik gidişata devam edelim. Renkli Rotring Tikky devri başlayalı çok olmamıştı ki,Tikky modelinde reforma giden firma,daha kalın,tutma kısmında eliptik tırtıklara sahip,bugün hala üretilen ve en yaygın Rotring çeşidi olarak bilinen kalemi piyasaya sürdü. Yeni modeller eski ince modellerden daha kalınca idi,ve doğrusunu söylemek gerekirse ilk bakışta daha kaba bir görünüme sahipti. Uç kısmı çıkarıldığında elde daha çok ağırlık yapıyordu ve “kalayların pul pul dökülmesi sendromu” ortadan kaldırılmıştı. Artık “kıdemli Rotring'ler”,kırmızı şeridi kendiliğinden silinenlerdi. Bu “yeni kasa” Rotring için bir dönüm noktası oldu çünkü bu vakitten sonra eski ince tip üretimi durdurularak yeni tip Rotring'ler çeşitlendirilmeye başlandı. Arka arkaya yeni renkler çıkarıldı ama karakteristik özellikler hep korundu. Mesela 0.5 Rotring'in içi kahverengi,0.7'nin mavi ve 0.9'un siyahtır. Made In Germany kabartması hala gururla durmaktadır ve ince silgiye takılan uç temizleme teli her modelde daimi olarak korunmuştur. Yeni tip Rotring'lerde ikinci büyük atılımı Tikky II ile yaşadık. Tikky II ile yeni hiçbirşey gelmedi,gelen sadece sayısı giderek artan renkler ve yeni şeffaf kalemler oldu. Bununla beraber ne yazık ki Tikky II'lerin kırılma oranının ne kadar yüksek olduğu gözlerden kaçmadı. Devamlı kullanıcılarda renkli Rotring daha kırılgan,kahverengiden şaşma gibi bir önyargı bile oluştu zamanla. Bunun en büyük nedeni,herşey gibi Rotring'in de korsan üretimlerinin piyasayı sarmasıydı. Ancak gördük ki,güvenilir ofismarketlerden aldığımız badrollü,etiketli Rotring'lerde bile bu problem mevcut. Kısacası oluşan önyargının haklılığı var...
Efendim kronolojik gelişim ve okul anılarımızdan sonra gelelim sadede. Rotring ,marka olarak değil de sadece bir kalem modeli olarak aklımızda ve hayatımızda yer etti yıllarca. Bugün hala birçok öğrencinin bir Rotring sahibi olduğunu,bunu kullanmaktan memnuniyet duyduğunu görüyorsak,bu ancak Rotring'in bizim ilkokul yıllarımızda ve öncesinde attığı sağlam temellerden
kaynaklanıyor. Hayatımızda yer etmiş akılda kalıcı objelerden biri olarak Rotring kalemlerini çok seviyoruz...
EVERVIEW

Wednesday, September 13, 2006

TOMBO! uç incelemesi

EVERVIEW

8 bir lira 4 50 kuruş 5 yirmibeş kuruş 6 10 kuruş bir tanede eski yüz binlira.

Benim Msn listemde olan kişiler uzunca bir süre bu yazıyı gördüler. Sordular bana. “Utku ne bu?” diye. Bense sessiz kalmayı tercih edecektim ki canım sıkıldı hepsine açıkladım. “Abi bu şöyle şöyle” diye.
Eveet nasıl meraklandığınızı farketmek zor değil. “Nedir bu acaba”, “Utku'nun bize vereceği bu gizli mesaj nedir” diye kafanızda oluşan düşünme baloncuklarını görüyorum. O değilde böyle sizi heyecanlandırmaya çalışırken ne kadar komik duruma düşüyorum acaba. Neyse konumuza dönelim. Hmm Tombo uç ha!

Evet bu yukardaki yazıya başladığım cümle ise iki tane tombo ucun kırılması için gerekli olan madeni para sayısı. Evet üşenmedim(yazıyı vermesi gereken tarihi 4-5 hafta geçiren elemanımız üşenmemekten bahsederken!) sizin için tuvalet kağıdı reklamlarındaki gibi deney yaptım. 250 belki de 300 cd'den oluşan cd arşivimden yirmişer tane iki yığın seçtim. Bunları yan yana koyup ortalarına iki tane TOMBO uç koydum.
Ve böyle bir görüntü ortaya çıktı.
EVERVIEW

Paralara ne oldu diyenlere ise şu cevabı vericem. Deneyin üstünden uzunca bir süre geçtiğinden bu paralar “Şurdan aldım bi' iki tane birlik oğlum”, “Oğlum bi' ekmek kap gel” ve “Abi kola var da cipssiz olurmu” gibi cümlelerin etkisi altında kalarak zamanla eridi.
EVERVIEW
Görüldüğü üzere(hafif silik çıkmış ama aslında baya bastırdım.) Tombo uçlar dayanıklılık konusunda aşmış nesnelerdir. Bu yüzden onlara dayanıklılıktan EVERVIEW puan veriyorum. Evet image dosyası koyarakta farklılık yarattım.


İncelememin ikinci aşamasında kullanım rahatlığına değinicem. İlk yarısında kullandığım 0.7 uca uyacak kalem bulamayınca birde 0.5 aldım. Kendisi dayanıklılık konusunda abisini aratmıyor. Ahada bastıra bastıra yazmama rağmen bana mısın demedi. Hafif pütürlü bir kullanım olsada bunu kağıda bağlıyorum.

Pürüzsüz tahta yüzeylerde gerçekten "Yağ gibi kayıyo lan!" etkisi yaratıyor. Tombo uç dayanıklılıkta bizden aldığı tam puanı alamasada buradan da bir EVERVIEWgötürüyor


Sonuç olarak;
Yıllar yılı kullandığımız TOMBO uçları kullanmaya devam ediyoruz eski kalitesinde, hâlâ eski dayanıklılığında. Seni seviyoruz Tombo.

Not: 645/666

dipnot: Aslında gerçek adı TOMBOW olan ve bunu Tanistlin haini, nostaljiden anlamaz adamı söyleyince inata bindirdim. Ben bu yaşa kadar Tombo biliyodum lan!